Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Influencer’lar, markaların pazarlama stratejilerinin artık olmazsa olmaz unsurlarından biri. Oldukça yüksek takipçilere sahip popüler Influencer’lar, paylaştıkları içeriklerle özellikle Instagram’da çok yüksek kitlelere ulaşabilme yeteneğine sahipler.
Fakat yakın dönemde işin rengi biraz değişmeye başladı.
Şimdiye kadar hep yüksek takipçili Influencer’a giderek olabildiğince çok kişiye ulaşmayı ve etkileşim yaratmayı amaçlayan markalar, dönem dönem daha küçük gruplara yönelmek ve ürünlerini doğru konumlandırmak istediklerinde yüksek takipçili Influencer’lar ile bu amaçlarına ulaşamadıklarını farkettiler.
Ve bu dijital pazarlamada Micro-Influencer dönemini başlattı.
Sayılar ve popülerlik değil, doğru kişi ve bakış açısı
Bu yeni dönemle birlikte markalar, artık daha az takipçisi olan (bu rakam bazen 5.000’in altında kalabiliyor) Influencer’lara giderek içeriklerini pazarlama yoluna gidiyorlar. Çünkü düşük takipçili profillerde içerikler daha az reklam algısı yaratıyor, kişinin bakış açısını ve tercihlerini daha iyi yansıtıyor. Artık markaların sosyal medyada en çok korktukları şeyin reklam gibi gözüken içerikler olduğu düşünülürse, oldukça faydalı bir gelişme.
Sonuç ise mükemmel! Neredeyse organik gibi gözüken ve algılanan harika içerikler!
Markalar için daha uygun ve istedikleri hedef kitleye iletişim yapma şansı sunan bu pazarlama modeli, kampanya hikayelerinin çok daha derinlikli olmasına da yardımcı oluyor.
Stratejist olarak bu konuda biraz bizim yaptığımız projelerden örnek verecek olursak, Yves Saint Laurent Black Opium için hazırladığımız #YSLObsession projesinde Türkiye’de daha önce hiç denenmemiş olan 1+5+50 stratejisiyle yola çıktık. 1 kampanya lideri, marka elçisi olarak konumlandırılan 5 Influencer ve markanın hedef kitlesinde yer alan, ürünün hikayesini en iyi şekilde yansıtacağına inandığımız 2-30 K arasında değişen takipçi sayılarına sahip 50 Influencer seçtik. Özellikle 50 kişilik listenin yarattığı algı ve ürün konumlandırması bizce paha biçilmezdi.
Sosyal medya ünlülerin yaşadıkları hayatı gösterişli bulan ve onların reklam yapma tutkularından rahatsız olan kitlelere ulaşma şansı tanıyan bu yeni model, aslında bir süredir sosyal medya platformlarının da kırmaya çalıştığı algının odak noktasında yer alıyor.
Örneğin Instagram yakın dönemde ‘Stories’ özelliğini ekleyerek, sosyal medyada paylaşılan çok özenli ve kurgu içeriklerin önüne geçmek istediğini belirtmişti. Mecraların sosyal medyanın ruhuna uygun gerçek zamanlı ve doğal algısı yüksek içerikler sunulabilmesi markalar için artık çok daha değerli bir olgu haline dönüştü.
Siz siz olun Influencer projenizi kurgularken bu detayı aklınızdan çıkarmayın. J
#InfluencerPower sizinle olsun…